Hayatın Zorluğu Neden
Hayatın zorluğu Zıtlıkların dansında yer alan denizin uçsuz bucaksız sahnesinde olan bir ritimle başlayan dans ile her an var olan evrende değişmeyen bir şey yoktur. Hayatın içinde Her şeyi zıt yönü vardır. işe gerçeği anlaşılır kılan da bu değil midir? Ve gösterilen tepkilerin anlam kazanırken zıtlıkların etkileşiminden ve dönüşümünden dolayı da hareket ve zaman meydana gelmez mi?. Elbette ki, ilk etkiyi veren Mutlak Varlık’ı da unutup haddimizi aşmamak gerek.
Birisi “ben hep cenneti istiyorum. Dünya cennet olsun” derse aslında evreni ve hayatı inkar etmiş olmaz mı? Çünkü hep iyiyi ve güzelli istemiş olur. Zira zıtlıklar olmasaydı tek düşünce tarzı oluşurdu.
Hayatta teklik sadece evreni ve bizleri yaratan Allah’a mahsustur. Allah dışındaki her şey evrende zıtlıklara tabidir ve zıtlıklardan oluşur
Ünlü İslam düşünürlerin den “İbn-i Arabi” nin dediği gibi beşeriyet kendi kendine var olamaz ve var olmak için bir başka varlığın var oluşuna bağlıdır. Sözüyle Tüm bu karşılıklı bağlılık zincirleri incelediğinde tüm insanlık için var olacak ve kendi kendine var olamayacağını, her şeyin bir diğerine muhtaç olduğunu anlamış oluruz.
Evreni ve bizleri yaratan her şey var olmak için kendine muhtaç olan ama kendisi başka hiçbir şeye muhtaç olmayan üzere kendi kendine var olan yegane varlıktır. Ve o nedenle de gerçekler mutlaktır. Bu özelliği sebebiyle felsefeciler Onu “ruh” la ifade etmeye çalışırlar.
İşte bu sebeptendir ki, var olan bir şeyin sadece iyi, sadece güzel sadece doğru mümkün olanı tarafı olmaz. Olan her şey sadece varoluş sebebidir. Onu iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin diye anlayışla ifade eden yorumlayan bizim gerçek aklımızdır
İşte gerçek zıtlıkların dansından insan aklı da çokluk evreninde farkları ve farklılıkları kıyaslama olmadan anlayamaz ve farkına varamaz. Zıtlıkların hakim olduğu araç ve amaçları bu gerçeklik vasfıyla evrende başka bir çalışma prensibi sıradan bir zihin için nasıl mümkün olabilir ki zaten?
İnsan aklı duyuları vasıtasıyla algıladığı nesneleri ve olayları zihin haritasından yaptığı çağrışımlarla etiketleyerek hisseder. Bu algılama iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış gibi sınıflandırmalarla başlar ve bir arşiv odasındaki gibi kullanılan araçlar sayesinde alt kategorilerde sınıflandırmayla da sonlandırılır.
Uyku süreci işte bu arşivleme sürecinin bir tepkisidir. Uzun süreli uykusuzluk halleri kişinin hafıza, olaylara erişir ve tepkiler verme, karar almak gibi gündelik hayat fonksiyonlarını bozmaya başlar ve hastalık belirtileri verir.
Ancak insan aklı henüz maddesel olarak algılayan bir organ olduğundan aşması gereken olguları başaramadıysa, yani bilincine vardıramadıysa , bu farkları doğru algılayamayacağı ve yanlış yorumlayacağından dolayı egosunun esiri olarak tedavisi olmayan bir hastalık gibi kendi içinde yaşamaya başlar.. Her olaya kendi zihin haritasından bakar ve tepki verir aynı ormanda çatışan 2 canlının birbirine tepki verdiği gibi Otomatik, içgüdüsel ifadeler verir. Böyle bir insan beyninin en eski kısmı olan sürüngen beyinlerinin hakimiyetinde geçen bu ID merkezli hayatta hep kendini haklı sanar. Sadece korumada olur savaşır ve çatışır. Yapamıyorsa da kaçar. İnsan bedeninde doğmuş olmasına rağmen henüz insan değildir Ne yazık ki…
İnsan olamamış ve canlı sıfatlarından arınamamış rast gelen insanın çekeceği zorluklar ve zıtlıkların gelgitlerin bozulması yaşanan bir hayatta rüzgarın önündeki yaprak misali rasgele yaşamaktır.
Bu gelgitler hep vardı hep olmaya devam edecek. Bu da hayatın zorluklarını anlattığı 4 asil gerçekle bahsettiği gibi gelgitlerin ve duygusal gelgitleri yaratacak ve insanda zorluklar yaratacaktır. Ta ki insanın kendini bilip etkilenmeme sanatına hakim olana kadar…
Peki bu zorlukların sebepleri nelerdir bir de ona bakalım şimdi… Bakalım ki, farkındalığımızı artırıp zorlukları oluşurken henüz fark edip üstünde çalışabilelim. Zira olaylar her şey fark etmekle başlar ve kendini bilme çalışmalarıyla devam eder.
Zıtlıkları fark edememek
Zıtlıklar arasında doğru seçim yapma gayreti, hatta doğru seçim yapmaya mecburiyetinde hissetmek
Yaptığı seçimlerin sorumluluğunu alamamak
Pozitif tarafta kalma isteği
Zor zamanlardan ve zorluklardan kaçma isteği
Hayatı olduğu gibi kabul etmemek
Kendini olduğu gibi kabul etmemek
Başkalarını olduğu gibi kabul etmemek
Zahirli bir hücre de hapis olmak
Klasik etki-tepki determinizm silsilesine hapsolmak
Olanları duyguları bırakamamak olmalarına izin verememek
Geçmiş travmaların hukuki baskısı ile bugünü yaşayamamak
Geleceğe dair korku, endişe ve kaygılar ile bugünü yaşayamamak
VUCA yani volatilite-belirsizlik-karmaşıklık ile yaşayamamak ve nasıl baş edeceğini bilememek
Aklın özgürlüğünü teşhis edemeyip olanların içinde saklı kalmak
cehalet ile kendi bildiğinden farklı olan her şeye kapıları kapamak
Belirsizliğin yönetilememesi…
İdealler kişi arasındaki uçurum
Ego çekişmeleri
Maddesel olan ile mana arasında dengeyi bulamamak
İnsan denen varlık kendini bu sanal gerçekliğin içinde tutarak konfor alanlarımızdan çıkmamayı seçer. Aslında seçim yapmamak da bir seçimdir ve çoğu zaman seçin yapıp risk almaktan daha iyidir. Tırtıl olarak kısa ve basit yaşamayı seçip, kelebek gibi uzun, asil ve görkemli yaşamaktan uzak durmayı seçer olmaktır. Çünkü kendi içindeki benlik parçacığını bilmez, bilse de inanmaz.
Çektiğin zorluklara dur demek istiyorsan, yapman gereken şey kendi içinde bakmak ve içindeki Alice Harikalar Diyarı’na bir yolculuğa çıkmak. Bir kere çıktın mı Her şeyi baştan aşağı yıkarsın ve koltuk misali saklanırsın.