Ah O Unutulmayan Anılar
İstanbul’da yaz geliyor ılık ılık rüzgar asfaltın sıcağı güneşin kavrukluğu yürüdüğüm yollarda yüzüme çarptıkça kalbim öyle bir çarpıyor ki, kafesinde zor tutulan mutluluktan pır pır kanat çırpan özgürlüğe uçmak için her daim kendi çabasından vazgeçemeyen kuş gibi oluyorum işte.
Kuşlarda özgür olmak için doğmazlar mı daha sonra bir kafesin içine hapsolma duygusu var oluşluklarının acısı vurur yüzlerine çırpınırlar işte her güne aynı heyecan ile aynı özgürlük ile sıkışıp kalmışlık hissi parçalanmışlık duygusu hepimizde yok mu? Hayvan sevgisinin bu boyuta ulaşmış olmasını anlamlandıramadım içimde hep o kuşların kafeste tıkılıp kaldığını çırpındıkça yorulduklarını yoruldukça hayata küstüklerini ve bunun hangi sıralama ile gerçekleştiğine bile şahit oldum. Hayatta en çok korktuğum şey Hayvanlar bir o kadar da sevdiklerim yine onlar.
Allahüteala Şöyle buyurur “Onlara dokunmayın zira onlar benim sessiz kullarım dır. Kıyamet günü geldiği zaman konuşacaklar ” Bu rivayete karşılık gelen ayeti kerimeler ise şöyledir
- “Kim bir canlıyı/hayvanı, bir kuşu haksiz yere öldürürse, kıyamet günü ondan şikâyetçi olacaktır.” (Kenzu’l-Ummal, h. )
- “Kim haksız yere bir serçe kuşunu öldürürse, kıyamet günü Allah onu sorguya çekecektir.” Kenzu’l-Ummal, h.
- “Kim boş yere bir serçe kuşunu öldürürse, kuş kıyamet günü onu Allah’a şikayet edecek ve şöyle diyecektir: ‘Ya Rabbi! Şu adam beni (yemek gibi) bir menfaat için değil, (sırf eğlence olsun diye) boş yere öldürdü.’” (Nesâî, Dahaya 42; Kenzu’l-Ummal, h.)
Yıllardır korkularımı yenmek için büründüğüm yüz maskeleri aldığım terapiler seans seans gittiğim psikologlar hiç bir fayda etmedi onlara bir şey olacak diye evimde gördüğüm minicik bir karıncaya dahi zarar veremeyen benim en büyük korkum bana yaklaşmaları yanımda hızlı hareket etmeleri oluyordu. Gittiğim evlerde muhabbet kuşu kedi ve köpek varsa nezaketen sesimi çıkartmasamda onları çok sevdiğim için içimde kopan fırtınaları dindirmeye çalışsam da bunun önüne asla geçemedim. Koltukta oturmuş kahvemi yudumlarken pırrrrr diye başımın etrafında uçuşan bir canlı benim soğuk terler boşaltmama sebep oluyor ortamda alay konusu olmamın verdiği gerginlik iç dünyama sıkışıp kalmam ve en kötüsü de yaşadığım tramvadan kimsenin bilgisi olmadığın anlamsızca suratıma bakıp sen korkuyormusun yeah? diyerek ağız yaymaları istemsizce beni yaşadığım tramvayı anlatmaya itiyorlardı işte bende anlatırken buluveriyordum kendimi.
Yaşım 3 o zamanlar evimizde tam iki tane muhabbet kuşumuz var biri ‘Kirli’ biri ‘Can’ Bir tanesi annemin Bir tanesi babamın annemin olan Canı çok sever kirliye de kıyamazdım onuda severdim yaş küçük ama sevgi paylaşımı nedir biliyoruz herhalde … Babam tata servisi Ankara sektöründe çalışıyordu bizden uzaktaydı. Annem ikisini de Kafeslerinden çıkardı öylesine çırpındılar ki sağa sola uçuşlar bir sevgi gösterileri birbirleri ile yarışlar derken annem camın açık olduğunu fark etti içer ki odaya gitmesinler diye kapıya ilerlerken can çoktan sıyrılmıştı annem idareyi eline alabilsin diye koca oklava ile yön vermeye çalışmaz mı kuşa ağzım açık kafam yukarıda nasıl heyecanla izliyorum, derken bende koşturmaya başladım onlar ne yapıyorsa taklit ediyorum işte ayağımın kablolara takılıp yüz üstü zemin üzerine kapaklanmam çok uzun sürmedi. Nasıl hatırlıyorsun saniyesine kadar demeyin her şey o kadar net ki Maltepe de oturuyorduk uzun bir binanın 7. katı Annemin beni fark etmesi kucağına alıp merdivenleri inerken ki ettiği duaları ayaklarının çıplaklığı ve her zerresinin kanıma bulanmış olduğunu da hesaba katarsak her şeyi en ince detayına kadar hatırlıyorum. O yedi kat merdiven anneme bitmedi ben ağladıkça ortadan ikiye ayrılan dudağım dahada ayrılıyor hissettiğim tek şey yüzümde ki sıcaklık ve annemin apartman çıkışındaki çığlıklarının içimi acıtan tizliği zira hala kulaklarımda.
Pazar vardı sokakta annem araç ararken evden eve nakliyat kamyonun dan gençten bir çocuk aldı beni kollarına bindirdi arabasına anneme suluk uzattı yüzünü yıka çocuğun diyordu bir an önce yıka temiz bir havlu verdi ardından başladılar bastırmaya bir yandan hızlıca gaza basan çocuk soluğu hastanenin önünde aldırdı ışık hızıyla ulaştık Can alıcı noktaya geliyorum belkide bittiğim andı. Annem beni doktorun kollarına bıraktığında dizlerinin bağı çözülmüş ve tüm gücünü yitirmiş olacak ki yere yığıldı. Beni acil servise yetiştirdikleri zaman o minicik kalbimin yerinde atmadığına emin gibiydim ağladıkça ayrılan dudağım neredeyse kapanmayacak kadar bağımsızlığa ulaşmıştı derken yüzüme yediğim o tokatın acısı hala iliklerimde.
Kendime geldiğimde artık her şey bitmiş annem başucumda saçımı okşuyordu her şeyden habersiz bir o kadar da ilgisiz babamı aradı gözlerim ancak yine yoktu olsun dedim içimden meleğim yanımdaydı. Konuşmaya çalışırken içimdeki ince sızının tarifi imkansız işte tek kelime söylediğimi hatırlıyorum ama başımdaki doktoru göstererek bana tokat attı anne!
Annemin o kafasını doktora uzatması gözlerinden kalesini ele geçirmeye çalışılan ejderhanın çıkardığı ateşlerin misli mislisini çıkartarak doktora yöneldi Aldığı cevap içler acısı “Özrü kabahatinden büyük ” derler ya hani o hesap Çok küçük Narkoz vermek istemedik sürekli ağlayıp hiç rahat durmadı tabi canım canlı canlı onca dikişe nasıl yaparım böyle bir hata öyle değil mi Hala Doktorsan ve belki bu yazıyı okursan sana Hakkım helal değil Adamım.
O zaman şartlar buymuş demek ki diye düşünür dururum hala daha sene 1995 yara bırakan ilk travma ve yaş 26 hala yüzümde izini taşıdığım elem olay. Hayatımda hep Bir rehberim olsun istedim ve ben annemi seçtim tüm acılarım mutsuzluklarım eksikliklerim ve hatta yok oluşlarım yine yeni yeniden doğuşlarımın ayaklarımın üzerinde duruşlarım ve en önemlisi kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın oluşumu anneme borçluyum.
Belkide bir yanımın eksi olması sebebiyle sakındı bu kadar tamamladı puzzelın eksik parçasını yada öyle sandı işte hiç bir zaman tamamlayamazdı. Baba denen kelimenin içerisinden belki milyonlarca mana yüklüydü annem sadece bana yara bandıydı kabuk bağlayan yarama destek her baba kız gördüğümde kanayan yarama merhem di işte.
Olsun o Baş tacımdı Yeryüzünde ki en iyi insan en mükemmel kadındı tanrıça gibi hiç yorulmuyordu bir kere ne zaman uyuyordu hep merak ederdim yüzüne hiç bir şey sürmezdi zaten hep pürüzsüz pamuk gibiydi teni bembeyaz süt kadar ak çakmak çakmak bakan bir çift yeşil göz omuzlarına dökülen kumral saçlar hiç ona benzemiyordum nasıl kıskanırdım çok ta severdim işte canımdan can giderdi anneme bakarken.
Yıllar yılları kovaladı karşılaştığım tüm zorluklar karşısında nasıl davranmam gerektiğini zaman öyle de güzel öğretti ki böcek gibi ayaklar altında ezilen dışlanan insanlardan hiç olmadım hayalim hep en sevilen parmakla gösterilen hemen hemen herkesin sevebileceği kalp kırmayan naif ama güçlü biri olmaktı Annem gibi işte öylede oldum.
Sizin bahçede ki erik ağacına gözünüz takıldı mı? -evet cevabını verdiğinizi duyar gibiyim benimde ama ben hep seyretme ile yetindim aşırı korumacı tutum sergileyen annem doğadaki her şeyden sakınırdı bahçe korkuluklarına tırmanıp oradan ağaca ulaşmaya çalışan arkadaşlarımın heyecanını daha ağacı gördüklerinde içimde hissederdim düşüp kolunu kıran ağaçta asılı kalan daha demir parmaklıklara tırmanırken canı yanan yaşıtlarımı görünce de annem ne kadar haklı diye düşünmekten alıkoyamazdım kendimi. Kütür kütür erikleri daha dalından inmeden ısırışları sevinçleri ceplerine doldurmaları oysa ne kadar sağlıksız yıkanmadan meyve mi yenir? derdi annem hep yenmemeliydi gerçi ben meyve de sevmezdim ki çok canım çekerse annem alırdı nasıl olsa..
Hiç bacağımda kırılmadı kolumda canımın yanmasına ağlamadım hiç bisikletten düşmedim o da yasaktı paten içimde kalan en büyük ukdedir. Lunaparktaki gondolu izlemek inanılmaz keyif verir içine bindiğimde bayılmışlığım var. Kedi köpeklerden korkarım çünkü hiç dokunmadım hastalık bulaşabilir ve mikrop kapabilirdim.
Algıma bir bir yerleştirilmiş küçük detaylardı bunlar. Şimdi ben bir anneyim yıllar bana neleri doğru neleri yanlış yaptığımı öğretti hangi durumlarda nötr tutumda kalıp ne gibi durumlarda heyecanlanmam ve panik olmam gerektiğini bilsem de annemden bana kalan kalıntılar da var elbette. Oğlum dünyaya geldiğinde tüm tehlikelerden koruyacaktım söz verdim çok sevecektim babası gözü gibi bakacaktı asla bırakmayacak benim sevgim ile onun sevgisini yarı yarıya hissedecekti. Tüm korkuların da yanın da olup sığınacağı liman olacaktık şimşek çaktığında yorganın altına saklanmayacak odamıza gelecek aramızda yatacaktı. Ne de olsa dağ gibi babası vardı, Hayvanları çok sevecek haşır neşir olacak bağışıklığı güçlenecek paylaşmayı başka bir canlı ile yaşamanın sorumluluklarını bilecek sevgi aktarımını ve öfkesini yönetebilecekti o asla yemek seçmeyecekti Mutfak Tezgahında sebzeler ve meyveler olacaktı hayatının her yerinde görecek sevecek yiyecek gerekirse birlikte dalından koparacaktık.
Bisiklete binip paten kayabilecek düştüyse de kalkmayı öğrenecekti çünkü o benim oğlumdu hayata karşı güçsüzlüklerinin arkasına sığınıp zırhını çekmeyecek gerçekten güçlü olacaktı.
Tüm planlarım kurgularım hayallerim uğruna kendimden vazgeçtiğim onu farklı bir birey olarak kabullendiğim evladıma tek isteğim bağımsız kişiliğe sahip karakteri oturmuş tramvaları ve korkuları olmayan yaşamamış bir çocukluk geçirmesi. Aile namına elinden geleni yapmalı insan günümüz şartlarında bu oldukça kolay her şey elimizin altında tüm imkanlar ayaklarımıza serili evet İnsanlar kötü ruhsuz ama bizler yetiştirdiğimiz canlara bu kötülükler ile nasıl savaşması gerektiğini öğretmeliyiz.
Belki benim annem bir çok şeyi kısıtladı belki gözünden sakındı belkide çok korktu canım yanacak diye çok sevdi belkide direndi ama bana hep yaşamayı öğretti çalışmayı başarmayı güçlü olmayı savaşmayı yıkılmamayı kimseye muhtaç olmadan çalışmayı ekmeğimi kazanmayı öğrendim. Belki bir kız çocuğu gibi dantel yapmayı öğretmedi bana çeyizim hiç olmadı temizlik edebi ise yok denecek kadar az nefes alabilecek durumda olsun yaşam alanım yeterli Hijyen de yerine göre değişir mantığı çocukluğumdan beri hep çalışmaya endekslendim okuluma ve okumaya yatırım yaptım gerektiğinde daha iyi eğitim almam için kurslara yolladı. Bu sayede İngilizce bilgim çok iyi olduğu için tercüme bürosu beni hiç düşünmeden işe aldı. Ve şu anki başarımı buna borçluyum. Ev işleri hiç dikkatimi çekmedi ve benim annem bana hiç emretmedi. Ne yaparsan kendine güzel kızım derdi yolumu kendim çizmeme yardım etti . Şimdi 30 ‘a merdiven dayadım annemin sesi hep kulaklarımda ne zaman boşluğa düşsem hatırlarım elimden tutar sanki telefona sarılırım usulca dinler beni saatlerce bıkmadan usanmadan dinler işte sonra hep aynı kelimeyi söyler “Sen yaparsın Annecim” İşte bizim hayatımızda ki anahtar kelimede bu ben hep yaparmışım hep güçlüymüşüm yarı yolda hiç kalmazmışım düşersem annem tutarmış Bunca öz güvene benim hayat felsefemde “Bir tek Annem olsa bana bir şey olmaz”